Doğduğun yer mi doyduğun yer mi diye beylik bir laf etmiş atalar. Unutmuşlar üçüncü bir seçeneği; bir de dolduğun yer var!
İçin dolar, yüreğin dolar taşar. Aklın, fikrin; hem de patlarcasına! Hüzünler biriktirirsin. Umutlar kumbaraya atılır gibi birer birer damlar kalbine. Dolarsın ve mütemadiyen boşluk vardır hep içinde. “Dertler derya sen de bir sandal” misali, akıp gidersin gönül deryanda. Kimbilir nereye yahut hangi çağlayana? Şiir birikir, öykü birikir, sövgü birikir içinin her köşesine. Sokak köpekleri yaşlı gözlerle bakar yüzüne; bunu görürsün işte! Kedilerin ilgisizliği çaresizliğindendir. Güvercinler çığlık atar misali kanat çırpar. Martılar albatroslardan bizâr değil aslında, kendinden müşteki! Bu sokaklar niye böyle tenha? Bu gölgeler ne?
Geceler birikir gözlerinde, rüyalar greve gitmiştir. Belki bir gece kabus olup dönecekler. Ama sabah bir türlü gelmiyor birader!
Yazmak biriktirmektir. Yazdıkça kendini biriktirir insan. Avazını cilalayıp kağıda döker. Yarına belki de bu çığlıklar kalacak!
Nasılsa doğmuşuz bir yerde. Nasılsa doyuyoruz bir yerde. Tükenmek üzere dolduğun yer nerde? Cehenneme nispet gözlerin vardı! Ama ben ateşe pervaneyim doğduğum günden beri! Akıl ne kadar arsız ki doldukça fokur fokur kaynamakta. Ve bir yürek ki vahşi sarmaşık. Sarmaş dolaş olduğumuz yetmez mi bu kadar ıstırapla? Seni sormuyorum hala!
Yine de herkes türküsünün biriktirir dilinde. Belki de herkesin dudağında Leyla Hanım'dan bir gazel gizli. Çocuklar bir kez ölüyor ve anneler her gün bu coğrafyada! Dah ne kadar kin biriktirecek insanlık?
Sahi eskiden merhamet diye bir sözcük vardı literatürde!