Erkam Yıldırım
Köşe Yazarı
Erkam Yıldırım
 

HAYATA FARKLI BİR BAKIŞ

Sokrates’e; “Otuz zalimler seni ölüme mahkum ettiler,” denildiği zaman: “Tabiat da onları!” demiş.  Zannımca , Sokrates’in bu haklı inancı ve bu inancı üzerine inşa ettiği düşüncesi ‘’ İnsanın zaten hayat içinde değil , ölümün kıskacı ve kafesi içinde yaşadığının doğruluğunun bir ispatı olarak her zaman düşündürmüştür’’ beni. Yani hayattan eksilen her gün ; ölüme yakınlaşıyorsa ve ölüm her kese adil ve kesin ise bizlerin yaşadığı hayat mıdır’’ Yoksa bizlerin var olduğu düzen ölüm müdür’’.  Kuru bir düzen içinde yaşadığımız elbette aşikardır. Ancak zihnimin damarlarını ısıran  ‘’ hayatın yaşattığı değil , yaşlandırdığıdır. ‘’ Zira insan hayatta oldukça yaşlanır. Yani yaşlandığında ölür Uzaktan şöyle itirazlar duyuyorum elbette . Bebeklerde gençlerde ölür. Ancak ‘’ Sonuçta her geçen gün yaş aldırır, yani hayat öldürür.’’ Ve bu durumdan memnuniyet duymayan insanlar ‘’Ölüme yaklaşmamak için, hayata bağlanır.’’  Oysa ölümün kıskacı ve kafesi içinde olduğunu unutur ve buda ; Eugene İonesco’nun’ ‘’ Ölüm, gerçek yabancılaşmadır ‘’ tezini haklı çıkarır. Ancak, bu fikre kısmen katılmak ile neden katılmamak arasında düşüncelerimi yoklarken akıl oyunlarının entrikaları arasında yakaladığım bir hakikati beyan etmemde fayda görüyorum. Yani ‘’ Ölümün farkına varmak bir uyanış deneyimi, büyük hayat değişiklikleri için güçlü bir katalizördür.’’ Yani Hayatın, insan ve tüm canlıları ölüme attığı bir yerde, ölüm insanı hayata bağlayan mükemmel bir mekanizma gibi işlemektedir. İkinci bir hususa gelmek istiyorum. ‘’Hayat insana geçici bir zaman vadederken, Ölüm ne kadar bir zaman vaade diyor. Buradaki problemin çokta zor olmadığını görebilir miyiz bilmiyorum. Ancak bende sizler gibi çabalıyorum. Yukarıda  ölümün hayata tutunmak için mükemmel bir katalizör görevi üstlenmesi  acaba şöyle bir müjdeyi var edeceği düşünebilir mi ..? Kendisi ne kadar Farklı bir anlam yüklese de ‘’Ölümün son ödülü, bir daha ölmemektir.’’ diyen Nietzsche ‘ nin  sözünden ölümün , öldürmeyen bir hayata açılacak bir kapının anahtarı olduğunu düşündüremez mi. O zaman hayatın, ölümlü olması varken, ölümün bir ebediyet barındırdığı gerçeğini kanıtlar niteliğe getirir bizi. ‘’Yani yaşatan hayat değil, Allah ve ölümdür.’ Yani ‘’ölüm hayatın sonu değil, sonucudur ‘’
Ekleme Tarihi: 30 Aralık 2024 - Pazartesi

HAYATA FARKLI BİR BAKIŞ

Sokrates’e; “Otuz zalimler seni ölüme mahkum ettiler,” denildiği zaman: “Tabiat da onları!” demiş.  Zannımca , Sokrates’in bu haklı inancı ve bu inancı üzerine inşa ettiği düşüncesi ‘’ İnsanın zaten hayat içinde değil , ölümün kıskacı ve kafesi içinde yaşadığının doğruluğunun bir ispatı olarak her zaman düşündürmüştür’’ beni.

Yani hayattan eksilen her gün ; ölüme yakınlaşıyorsa ve ölüm her kese adil ve kesin ise bizlerin yaşadığı hayat mıdır’’ Yoksa bizlerin var olduğu düzen ölüm müdür’’.  Kuru bir düzen içinde yaşadığımız elbette aşikardır. Ancak zihnimin damarlarını ısıran  ‘’ hayatın yaşattığı değil , yaşlandırdığıdır. ‘’ Zira insan hayatta oldukça yaşlanır. Yani yaşlandığında ölür

Uzaktan şöyle itirazlar duyuyorum elbette . Bebeklerde gençlerde ölür. Ancak ‘’ Sonuçta her geçen gün yaş aldırır, yani hayat öldürür.’’

Ve bu durumdan memnuniyet duymayan insanlar ‘’Ölüme yaklaşmamak için, hayata bağlanır.’’  Oysa ölümün kıskacı ve kafesi içinde olduğunu unutur ve buda ; Eugene İonesco’nun’ ‘’ Ölüm, gerçek yabancılaşmadır ‘’ tezini haklı çıkarır.

Ancak, bu fikre kısmen katılmak ile neden katılmamak arasında düşüncelerimi yoklarken akıl oyunlarının entrikaları arasında yakaladığım bir hakikati beyan etmemde fayda görüyorum. Yani ‘’ Ölümün farkına varmak bir uyanış deneyimi, büyük hayat değişiklikleri için güçlü bir katalizördür.’’ Yani Hayatın, insan ve tüm canlıları ölüme attığı bir yerde, ölüm insanı hayata bağlayan mükemmel bir mekanizma gibi işlemektedir.

İkinci bir hususa gelmek istiyorum. ‘’Hayat insana geçici bir zaman vadederken, Ölüm ne kadar bir zaman vaade diyor. Buradaki problemin çokta zor olmadığını görebilir miyiz bilmiyorum. Ancak bende sizler gibi çabalıyorum.

Yukarıda  ölümün hayata tutunmak için mükemmel bir katalizör görevi üstlenmesi  acaba şöyle bir müjdeyi var edeceği düşünebilir mi ..? Kendisi ne kadar Farklı bir anlam yüklese de ‘’Ölümün son ödülü, bir daha ölmemektir.’’ diyen Nietzsche ‘ nin  sözünden ölümün , öldürmeyen bir hayata açılacak bir kapının anahtarı olduğunu düşündüremez mi.

O zaman hayatın, ölümlü olması varken, ölümün bir ebediyet barındırdığı gerçeğini kanıtlar niteliğe getirir bizi. ‘’Yani yaşatan hayat değil, Allah ve ölümdür.’

Yani ‘’ölüm hayatın sonu değil, sonucudur ‘’

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve 63olay.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.