Yaşamın içinden akarken zaman çeşitli olaylara şahitlik ediyoruz. Bir kelime, bir ses, bir görüntü aklımla kalbim arasında gidip geliyor günlerce.
"Çıkar beni"
"Gün yüzüne çıkar."
"Yazıya dök."
"Bir yerlere ulaştır beni". diye adeta beynimin kıvrımlarında sızlanıyor. Ve ben yazmaya başlıyorum.
İnsanların sözleri, davranışları benim gözlem ve düşünce alanımda yoğunlaşıyor. Söylenen bir kelimeyi kişinin karakteriyle ilişkilendiriyorum. Kafamda iyi yada kötü bir not vermeye çalışırken hesaplıyorum, bölüyorum, çıkarıyorum sonunda iyilik toplamak istiyorum.
Yine normal seyir eden bir günde iki çocuğun konuşmasına denk geldim.
"Çocuk işte konuşurlar herşeyi " diye içinizden geçirebilirsiniz. Ama öyle değil. Çocuklar salt gerçektir. Şeffaf ve yalındır.
Kendi aralarında konuşurken, çocuklardan kendinden emin, güzel yüzlü olan diğerine
- Ben abimin istediği okul değil de onun altında kalan okulu kazanması için dua ettim. Çünkü benden üstte olmasını istemedim. Ben ondan daha çalışkan olmalıyım.
Sessiz sakin yüzünde masumane ifadenin okunduğu çocuk ise diğerinin sözü bittikten sonra devam etti.
- Bende kuzenimin daha yüksek bir okulu kazanması için dua ettim. Onun başarısı beni gururlandırır.
Birinin abisi diğerinin kuzeni...
İki farklı insan.
İki farklı karakter.
Bambaşka niyetler.
Çocuklar daha
" Bir insan yedisinde ne ise yetmişinde de o dur. "
Öyledir de.
Söz ve davranışlar günlerce etki bırakabiliyor bende. Bu diyalog da beynimi işgal etmişti.
İnsanların farklı niyetlerinin olduğunu kabul etmek lazım. Her insan heybesinde ne varsa onu verir karşıdakine ve hayata. Heybesinde gül olan gül, diken olan diken.
O heybenin yükünü yükleyen de ailedir.
Selam ve dua ile