Dinimizi Öğreniyoruz
Köşe Yazarı
Dinimizi Öğreniyoruz
 

EN BÜYÜK ŞAHSİ DEĞER: AHLAK

Ahlak, neredeyse her insan tarafından kullanılan fakat ahlak nedir sorusu sorulduğu zaman çoğu insanın söyleyecek çok net cümleleri olmayan bir kavram.  Ahlak çok kullanılan bir kelime olmasından dolayıdır ki belki de içi boşaltılmış bir kavram haline gelmiştir. Ahlakı tanımlamaya çalışırsak en başta kelime manasıyla yola çıkmamız gerekecektir. Ahlak arapça  h-l-k kökünden gelmektedir ve h-l-k de mazi sülasi bir fiil olarak yarattı manasına gelmektedir. Ahlak ise hulk kelimesinin çoğulu olup yaratılış, huy, mizaç ve seciye manalara gelmektedir. Buradan da şunu çıkabiliriz ki insan eğer ahlaki davranmış olursa yaratılışına uygun davranmış olur, gayri ahlaki davranır ise yaratılışına ters davranmış olur. Çünkü peygamber efendimiz(sav) buyurmuştur ki :’’ Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar.’’ Yine yüce Allah rum suresi 30. Ayette şöyle buyurmaktadır: “O hâlde (Habibim) sen yüzünü bir muvahhid olarak dine yönelt. Allah’ın insanları yaratmasında esas aldığı o fıtrata uygun hareket et...”    Demek ki ahlak bizim davranışlarımızla alakalı bir kavramdır. Hadis ve ayetin birlikte incelenmesi sonucu şöyle bir çıkarım bulunabilir ki o da güzel ahlakın yaratılışta aranması gerektiğidir. Yani Allah-u teala her insanı doğru davranışlar sergileyecek ahlaki potansiyelle dünyaya gönderir; fakat insanlar çevrelerinden etkilenerek insanların fıtratları bozulur ve farklı davranabilirler.  İslam dini bağlamında ahlak da bu şekilde algılanmalıdır. Allah’ın insana bahşettiği potansiyel olan ahlakı açığa çıkarmak gereklidir. Bu hususta bir örnek verecek olursak yalan söylemeyi ele alabiliriz. Yalan söylemek büyük günahlardan biridir ve müminlerin dikkat etmesi gereken en önemli hususlardan biridir çünkü yalan bir toplumda yaygınlaştı mı o toplumda güvenden bahsetmek biraz zor olacaktır. İnsan yalan söyleyeceği vakit farklı şeyler düşünecektir ve yoğun bir zihin çalışmasına girecektir sonuç olarak yoğun enerji harcaması gerekecektir. İşte yalan söylemek bu kadar zor iken, aksine doğruyu söylemek de bir o kadar kolaydır, basittir ve rahattır. Nitekim yalan söylemeyen insan da yalan söylemeye kalkışacağı anda zorlanacaktır ve kendini açığa vurması kaçınılmaz olacaktır. Yani fıtrata uygun olan asıl olan doğruyu söylemektir. Başka bir örnek verecek olursak sınavda kopya hazırlamak kopya çekmek zor ve meşakkatli iken derse çalışıp sınavda başarılı olmak da bir o kadar kolaydır.     Bizim için en güzel ahlak örneği şüphesiz peygamber efendimiz(sav)dir.  Bir hadisinde Resululllah "Ben, ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim." şeklinde buyurarak kendisinin yüce ahlak sahibi olduğu ipuçlarını vermektedir.  Peygamber efendimizin yüce ahlak örneği olduğunu hem peygamberlikten önce hem de bi’setten(peygamberlik) sonra var olan bir vasıftır. Nitekim Muhammedu’l-emin lakabı ona peygamberlikten önce verilmiştir ve insanlar arasında en güvenilir insan olarak anılmıştır. Yine yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur: “Şüphesiz ki sen, büyük bir ahlak üzeresin” (el-Ka-lem, 68/4). Şüphesiz islam ahlakının en önemli örneklerini resulullah’tan vermek tam yerinde olacaktır. Arkadaşlarından Rabia oğlu Amir'le beraber mescide gitmektedir. Ayakkabısının bağı çözülür. Amir hemen atılıp, bağlamak ister. Hz. Muhammed (sav)  engel olur, kendi bağlar. Bir yandan da Amir'e hitap eder:“Bu, başkasına hizmet gördürmektir. Ben ise başkasına hizmet gördürmeyi sevmem.”[1] Bir yolculuktadırlar... Yemek için mola verilir. Arkadaşlarının her biri bir görev üstlenir. Hz. Muhammed (sav) ' de: "Ben de ateş için odun toplayayım."der. Arkadaşları önüne geçmek isterler:"Ey Allah'ın Elçisi! Siz dinlenin biz o işi de görürüz." Hz. Muhammed (sav) bütün ciddiyetiyle cevaplar: "Gerçekten bunu isteyerek yapacağınızı biliyorum. Ancak ben bir topluluk içinde ayrıcalıklı bir durumda bulunmaktan hoşlanmam. Bunu Allah'ta sevmez."Ve odunları toplamaya koyulur.[2] Bir gün hanım Müslümanlardan biri kendi eliyle ördüğü bir hırkayı getirip O'na hediye eder. Sırtında yeni hırkasıyla arkadaşlarının arasında mescidde oturmaktadır. Arkadaşlarından biri hırkayı çok beğenir ve Hz. Muhammed (sav)'in herkesçe bilinen cömertliğinden de cesaret alarak, "Ey Allah'ın Elçisi! Bu ne güzel bir hırka! Bana hediye eder misin?" der. Hz. Muhammed (sav) hiç sesini çıkarmadan ve tavırlarıyla da herhangi bir hoşnutsuzluk ifade etmeden, hırkayı sırtından sıyırır ve ona uzatır. Bu ve bunlara benzer misalleri çoğaltmak mümkündür. Peygamber efendimiz bir beşerdir ve bizim gibi beşerlere en güzel ve en yüce şekilde bir örnektir ki biz müminler ne kadar ona uyarsak kurtuluşa o kadar yakınlaşırız.                 İslam ahlakının temelinde orta yol esastır. Ahlaki erdemler kuvvelerin orta yolunu  takip etmektir. Ne ifrata ne de tefrite düşmek doğru değildir. İfrat normalden fazla, tefrit normalden az demektir. Davranışlarımızda her zaman orta yol yani altın ortayı takip etmemiz gerekir. Nitekim bir hadis-i şerifte: ‘’İşlerin hayırlısı vasat olanıdır’’ buyuruldu. Yani ifrada kaçarak gücün yetmeyeceği şekilde ibadet etmek; örneğin geceleri çok namaz kılmak, çok uyumak, malının çoğunu dağıtmak, gündüzleri hep oruç tutmak iyi bir Müslüman olmak demek değildir. Tabi peygamber efendimiz de bunu doğru görmemiştir ve bazen oruç tutun bazen tutmayın hanımızla mübaşeret edin bazen namaz kılın ama uyuyun da şeklinde bazı tavsiyelerde bulunarak orta yolu tavsiye etmiştir.                 Sonuç olarak aileler çocuklarına iyi bir gelecek hazırlamak için onları okullara ve çeşitli kurslara gönderirler fakat ahlaki eğitimlerini göz ardı ederler. Halbuki insan şahsiyetinin temelinde ve yaratılışında ahlaki erdemlilik vardır. Kişi ne kadar bilgi öğrenirse öğrensin birey olarak doğru davranışlar sergilemediği sürece bilgiler boştur. Erdemli insan bilgiliyle yoğrulmuş ahlaki davranış sahibi olan insandır. Erdemli insanlar olmadan toplumlar varlığını devam ettiremezler ve helak olurlar. O yüzden geleceğimizi inşa ederken çok kısa olan bu hayatın geleceği mi yoksa gerçek dünyanın yani ahiretin geleceği mi önemli, bir kez daha düşünmekte fayda vardır.   [1] M. Yusuf Kandehlevi, Hayatü's-Sahabe, III/154. [2] Afzalur Rahman, Siret Ansiklopedisi, I/63.
Ekleme Tarihi: 18 Şubat 2022 - Cuma

EN BÜYÜK ŞAHSİ DEĞER: AHLAK

Ahlak, neredeyse her insan tarafından kullanılan fakat ahlak nedir sorusu sorulduğu zaman çoğu insanın söyleyecek çok net cümleleri olmayan bir kavram.  Ahlak çok kullanılan bir kelime olmasından dolayıdır ki belki de içi boşaltılmış bir kavram haline gelmiştir.

Ahlakı tanımlamaya çalışırsak en başta kelime manasıyla yola çıkmamız gerekecektir. Ahlak arapça  h-l-k kökünden gelmektedir ve h-l-k de mazi sülasi bir fiil olarak yarattı manasına gelmektedir. Ahlak ise hulk kelimesinin çoğulu olup yaratılış, huy, mizaç ve seciye manalara gelmektedir.

Buradan da şunu çıkabiliriz ki insan eğer ahlaki davranmış olursa yaratılışına uygun davranmış olur, gayri ahlaki davranır ise yaratılışına ters davranmış olur. Çünkü peygamber efendimiz(sav) buyurmuştur ki :’’ Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar.’’ Yine yüce Allah rum suresi 30. Ayette şöyle buyurmaktadır: “O hâlde (Habibim) sen yüzünü bir muvahhid olarak dine yönelt. Allah’ın insanları yaratmasında esas aldığı o fıtrata uygun hareket et...”    Demek ki ahlak bizim davranışlarımızla alakalı bir kavramdır.

Hadis ve ayetin birlikte incelenmesi sonucu şöyle bir çıkarım bulunabilir ki o da güzel ahlakın yaratılışta aranması gerektiğidir. Yani Allah-u teala her insanı doğru davranışlar sergileyecek ahlaki potansiyelle dünyaya gönderir; fakat insanlar çevrelerinden etkilenerek insanların fıtratları bozulur ve farklı davranabilirler.  İslam dini bağlamında ahlak da bu şekilde algılanmalıdır. Allah’ın insana bahşettiği potansiyel olan ahlakı açığa çıkarmak gereklidir. Bu hususta bir örnek verecek olursak yalan söylemeyi ele alabiliriz.

Yalan söylemek büyük günahlardan biridir ve müminlerin dikkat etmesi gereken en önemli hususlardan biridir çünkü yalan bir toplumda yaygınlaştı mı o toplumda güvenden bahsetmek biraz zor olacaktır. İnsan yalan söyleyeceği vakit farklı şeyler düşünecektir ve yoğun bir zihin çalışmasına girecektir sonuç olarak yoğun enerji harcaması gerekecektir. İşte yalan söylemek bu kadar zor iken, aksine doğruyu söylemek de bir o kadar kolaydır, basittir ve rahattır.

Nitekim yalan söylemeyen insan da yalan söylemeye kalkışacağı anda zorlanacaktır ve kendini açığa vurması kaçınılmaz olacaktır. Yani fıtrata uygun olan asıl olan doğruyu söylemektir. Başka bir örnek verecek olursak sınavda kopya hazırlamak kopya çekmek zor ve meşakkatli iken derse çalışıp sınavda başarılı olmak da bir o kadar kolaydır.

 

 

Bizim için en güzel ahlak örneği şüphesiz peygamber efendimiz(sav)dir.  Bir hadisinde Resululllah "Ben, ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim." şeklinde buyurarak kendisinin yüce ahlak sahibi olduğu ipuçlarını vermektedir.  Peygamber efendimizin yüce ahlak örneği olduğunu hem peygamberlikten önce hem de bi’setten(peygamberlik) sonra var olan bir vasıftır. Nitekim Muhammedu’l-emin lakabı ona peygamberlikten önce verilmiştir ve insanlar arasında en güvenilir insan olarak anılmıştır. Yine yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur: “Şüphesiz ki sen, büyük bir ahlak üzeresin” (el-Ka-lem, 68/4). Şüphesiz islam ahlakının en önemli örneklerini resulullah’tan vermek tam yerinde olacaktır. Arkadaşlarından Rabia oğlu Amir'le beraber mescide gitmektedir. Ayakkabısının bağı çözülür. Amir hemen atılıp, bağlamak ister. Hz. Muhammed (sav)  engel olur, kendi bağlar. Bir yandan da Amir'e hitap eder:“Bu, başkasına hizmet gördürmektir. Ben ise başkasına hizmet gördürmeyi sevmem.[1] Bir yolculuktadırlar... Yemek için mola verilir. Arkadaşlarının her biri bir görev üstlenir. Hz. Muhammed (sav) ' de: "Ben de ateş için odun toplayayım."der. Arkadaşları önüne geçmek isterler:"Ey Allah'ın Elçisi! Siz dinlenin biz o işi de görürüz." Hz. Muhammed (sav) bütün ciddiyetiyle cevaplar: "Gerçekten bunu isteyerek yapacağınızı biliyorum. Ancak ben bir topluluk içinde ayrıcalıklı bir durumda bulunmaktan hoşlanmam. Bunu Allah'ta sevmez."Ve odunları toplamaya koyulur.[2] Bir gün hanım Müslümanlardan biri kendi eliyle ördüğü bir hırkayı getirip O'na hediye eder. Sırtında yeni hırkasıyla arkadaşlarının arasında mescidde oturmaktadır. Arkadaşlarından biri hırkayı çok beğenir ve Hz. Muhammed (sav)'in herkesçe bilinen cömertliğinden de cesaret alarak, "Ey Allah'ın Elçisi! Bu ne güzel bir hırka! Bana hediye eder misin?" der. Hz. Muhammed (sav) hiç sesini çıkarmadan ve tavırlarıyla da herhangi bir hoşnutsuzluk ifade etmeden, hırkayı sırtından sıyırır ve ona uzatır. Bu ve bunlara benzer misalleri çoğaltmak mümkündür. Peygamber efendimiz bir beşerdir ve bizim gibi beşerlere en güzel ve en yüce şekilde bir örnektir ki biz müminler ne kadar ona uyarsak kurtuluşa o kadar yakınlaşırız.

                İslam ahlakının temelinde orta yol esastır. Ahlaki erdemler kuvvelerin orta yolunu  takip etmektir. Ne ifrata ne de tefrite düşmek doğru değildir. İfrat normalden fazla, tefrit normalden az demektir. Davranışlarımızda her zaman orta yol yani altın ortayı takip etmemiz gerekir. Nitekim bir hadis-i şerifte: ‘’İşlerin hayırlısı vasat olanıdır’’ buyuruldu. Yani ifrada kaçarak gücün yetmeyeceği şekilde ibadet etmek; örneğin geceleri çok namaz kılmak, çok uyumak, malının çoğunu dağıtmak, gündüzleri hep oruç tutmak iyi bir Müslüman olmak demek değildir. Tabi peygamber efendimiz de bunu doğru görmemiştir ve bazen oruç tutun bazen tutmayın hanımızla mübaşeret edin bazen namaz kılın ama uyuyun da şeklinde bazı tavsiyelerde bulunarak orta yolu tavsiye etmiştir.

                Sonuç olarak aileler çocuklarına iyi bir gelecek hazırlamak için onları okullara ve çeşitli kurslara gönderirler fakat ahlaki eğitimlerini göz ardı ederler. Halbuki insan şahsiyetinin temelinde ve yaratılışında ahlaki erdemlilik vardır. Kişi ne kadar bilgi öğrenirse öğrensin birey olarak doğru davranışlar sergilemediği sürece bilgiler boştur. Erdemli insan bilgiliyle yoğrulmuş ahlaki davranış sahibi olan insandır. Erdemli insanlar olmadan toplumlar varlığını devam ettiremezler ve helak olurlar. O yüzden geleceğimizi inşa ederken çok kısa olan bu hayatın geleceği mi yoksa gerçek dünyanın yani ahiretin geleceği mi önemli, bir kez daha düşünmekte fayda vardır.

 

[1] M. Yusuf Kandehlevi, Hayatü's-Sahabe, III/154.

[2] Afzalur Rahman, Siret Ansiklopedisi, I/63.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve 63olay.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.