İnsanoğlu yüzyıllar içerisinde; sanayileşme, modernleşme, kapitalizmin etkileri, teknoloji dünyasında boğulurken, dünyanın tek gerçekliğinin ve varlığının kendisi olduğunu sanmaya başladı.
İstekleri ve ihtiyaçları sınır tanımaz oldu. Daha çok yer, daha çok para, daha çok eşya daha çok mal için gözü döndü. Elde etmek için her türlü yol mübahtır, demeye başladı. Oysa bu dünyayı yaratan adına kimimiz Allah deriz, kimisi tanrı der, koca bir kâinat ve onun bir sahibi var. Bu muhteşem döngünün; yasaları, kuralları, işleyişi var. Örümceğin ördüğü ağı, ipek böceğinin dokuma makinası gibi çok daha kaliteli ipeği üretmesini nasıl açıklarsınız? Sadece bir kez izlemenizi isterim.
Yüzyıllardan beri; insanoğlu işte bu dünyanın işleyişini, kurallarını, bilim insanlarınca araştırma yolculuğuna çıktı. Eğer onu anlayabilirsek birçok keşfi, birçok yeniliği de bulabilirdik. İnsanoğlu; birçok kıtayı keşfetti, her keşifte ne yazık ki keşfettiği yerlerde, doğayı, canlıları önemsemeden ezdi geçti. Oraları bir güzel sömürdü. Yaktı, yıktı, yok etti. Bütün bunları kendi hakkı sandı.
Uzun dönemler insanı köleleştirdi. Kendi çıkarları ve menfaati için seneler boyu insanları karın tokluğuna çalıştırdı. Yetti mi? Yetmedi, daha çok istedi. Öyle bir hal aldı ki, takastan metale, kâğıda dönüşen alışveriş ağı, gözleri kör etti. Kağıttan metalden tabii parayı kastediyorum altını kastediyorum, ondan daha önemli doğa anayı, toprak anayı, su kaynakları olduğunu doğa dengeleri, söylediyse de kimse buna kulak asmadı ya da buna kulak asanlar da parmakla sayılacak kadar azdı. Onlar da bir yere kadar mücadele ve destek vererek onarabilirlerdi. Doğa severler, canlıları sevenler, dünyaya, saygı duyan insanlar bir avuçtu.
Ülkemin birçok yerinde özellikle kıyı şeritlerinde, çıkan yangınlar aslında o ülkede yaşayan insanların nefesi, gölgesi, huzuru, doğal güzelliği, doğanın dengesi ve oradaki canlıların yuvasıydı.
Ey insanoğlu ! Dünyayı ve kurallarını, işleyişini, döngüsünü, anlamanın zamanı geldi ne dersin? Yoksa tren kaçıyor. Bir sonra ki tren de yok farzet. Ne yapardın? Bir tek fidanı dikmenin, onu büyütmenin, o ağacın gölgesinde oturan insanların, o ağacın toprağının dibinde yaşayan canlıların, o ağacın dallarında öten kuşların. o ağacın çiçeklerine, konan arıların ve bizden önce kainatın ihtiyacı var.
Şiddetin yok etmenin, yıkmanın arkasında yatan dinamiklere bakalım. Şiddet, şiddeti doğurur, evine aldığın hiç tanımadığın ne yapacağını bilmediğin insanlar gün gelir düzenini alt üst edebilir. Buradaki sorumluluk kimindir? Senin inisiyatifinde değil midir? Ya da gücü ele geçirmek isteyenler, ormanı yakıp oralara otel hayalleri kurmak isteyebilir. Buna göz yummak başka bir hareketi getirmez mi? Kural varsa o kurallar herkes içindir. Kaldı ki, o kurallar doğanın değişmez kuralları ise biz insanoğlunun bunu değiştirmeye gücü yetmemeli. Öfke dolu eylemler, söylemler, korku kültürü, her ne olursa olsun “ben haklıyım” bilinci, inancı dalga dalga yayılır. İnsanlara, sonra dönüp sorarsın: “Biz ne ara bu hale geldik?”
Oysa bu hale getiren, her gün yayılan o enerjiler o sözlerdir. Pandemi salgınında zannettim ki, insanlar kenetlenir, dünyanın gelip geçici bir yer olduğunu tekrar hatırlarlar. Yine hatırlayanlar aynı kişilerdi. Umut edelim ki, bu farkındalık gönüllere yayılsın. Kalpler sevgiyle, gerçek imanla dolsun. Bu iman ki; çocuğa yan gözle bakmasın, bu iman ki, çocuğu, kadını, yaşlıyı sömürmesin, sevgi ve saygı duysun.
Mısır ekersek, buğday biçer miyiz? Biz ne ekersek onu biçeriz. Dünyaya şimdi umudunu kaybetmeden yeniden doğma zamanı, belki bu dünyada kendi varlığının değeri kadar, tüm canlıların, tabiat ananın, derelerin, göllerin, denizlerin, ormanların, onların da hakkı olduğunu hatırlama zamanı, bu dünyada yaşamaya ve bizi yaşatmak için her birimizin birbirimize ihtiyacımız olduğunu anlamanın zamanı. Yani şöyle düşün; bedenini bir bütün olarak kabul edersen nasıl ki bile, isteye bedeninin bir tarafını yok etmiyorsan, dünyadaki oluşumu da hiç düşünmeden yok etmeyi değil yaşatmayı dene, dene ki, atalarına teşekkür etsin, çocuklarımızın çocukları ve onların çocukları bu dünyayı kurtaracak tek şey var: sevgi, ilgi, paylaşım, anlayış, değerlere sahip çıkmak ve onları vicdan, merhamet ve adaletle, kanunların, kuralların üstünde her bireyin özel vazifesi olarak koruyup, uygulamasıdır. Gerekirse bu konuda kanunları doğanın lehine yeniden düzenlemektir. Orman kanunları çok ağırdır, aslında bu kuralları hatırlatmanın zamanı geldi. Bu dünya hepimizin, ülkemize değer verelim, koruyalım sevelim, gerçek ülke sevgisi budur.