Deprem ne yazık ki, bulunduğu bölgenin coğrafyasını etkilediği gibi insanların yaşamlarını da çok derinden etkilemektedir.
Deprem büyük bir yıkım; şehirler yara aldı belki de yok oldu, tarihi yerler hasar gördü ya da tümden devrildi, aileler parçalandı, bin bir güçlükle biriktirdiği başını soktuğu evi, hatıraları, gelecek planları alt üst oldu.
Burada daha çok psikososyal etkilenme sürecinden bahsetmek istiyorum. Hepimiz için zorlu bir süreç oldu ve 11 ilde olduğu için de acı daha büyük ve halen devam etmektedir.
Beyin, yaşamı tehdit eden bir olay karşısında “Savaş ya da Kaç” yanıtı verir. Fizyolojik olarak kalp atışı ve soluk alıp verme hızı artar, kas gerilir, korku, panik, şaşkınlık hatta uyuşma hissi, titreme ve terleme kişinin fiziksel ilk tepkileri olarak ortaya çıkabilir. Ardından bu yaşananlar kişinin duygu ve düşünce yapısını etkilediğinden baş etmede bazı sorunlar yaşayabilir.
Yaşanılan şehir, oturduğun ev güvenli bir yer olarak görüldüğü için yaşanan bu durum kişinin yeni bir gerçekliğe alışması sonucunu da getirdi.
Peki bu kadar acının içinde ne yapılması gerekir. Tabi ki bu bir süreç ve önce yaraların sarılması, kabullenilmesi güç olsa da kabullenmek, yaşamın belki de yeniden anlam arayışı, kalınan yerden olmasa da yeniden başlamak bir şeylere..
Yaşanan bu acı, yıkım hepimizi çok üzdü. Her insan farklı tepki verebilir; üzülür, ağlar, bağırır fakat sonrasında her insanın kişilik özellikleri, aile yapısı, olayları değerlendiriş şekli, çocukken yaşamış olduğu travmalar bu sürecin devamında kolay baş edebilmesi kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Onun için standart bir yöntem yoktur. Her bireyin kişiliğine, yaşam tarzına, yaşamına alacağı şekilde bazı yol ve yöntemler verilebilir.
Duygularını, yaşadığı olayı rahatça anlatabilmesi, tabi ki bedensel ve zihinsel olarak dinlenmesi, sosyal destek gibi olanakların oluşturulması gerekir. Kişi bu süreçte konuşmak için zorlanmamalıdır. Çünkü herkesin acı ile baş etme yöntemleri farklıdır. Bu depremde özellikle fark ettiğim bir durumda kişinin anlattığı acısını sadece anlamak, duyguları bastırmadan ve duruma daha kötü bir vakayı örnek göstererek anlatmadan sadece anlamak ve yanında olmak nasıl insani bir duygudur.
Çocuklarımıza nasıl yardımcı olabiliriz?
Ne yazık ki, bizler kadar çocuklarımız da depremden çok etkilendiler. Onlar bizim gibi yaşam ve mekân kayıplarına anlam vermek de zorlanırlar. Bizler bu durumu yönetmek de güçlük çekerken çocuklarımızın kendi başına yönetmesi daha da güçleşiyor. Ebeveynler ne yapabilir. Çocuklarının yaş grubuna göre iletişim kurmak önemli. 12 yaşın altındaki çocuklar depremi kafalarında somutlaştırmadığı için öncelikle basit bir şekilde depremin bir doğa olayı olduğunu anlatabilirsiniz. Nasıl ki, kar, yağmur yağıyorsa ona göre önlemimizi alıyoruz. Fakat deprem de bunun saatini, zamanını bilemiyoruz. Mesela: bir kartonu zemin kabul edersek onun altına fay hattı aşağıdan oynayınca tepsi ve üzerindeki eşyalar da oynuyor, evlerde bu şekilde etkileniyor, şeklinde anlatılabilir. 12 yaşından büyük çocukların duygularını anlamak, anlatmasına fırsat vermek önemli.
Çocuklarla konuşmak, güvenli olduğunu hissettirmek, günlük yaşama katılması için küçük sorumluluklar vermek, “Evet biliyorum, sen de üzülüyorsun. Fakat bunlar geçici, herşeye yeniden başlayacağız. Acısını anlamak çok kıymetli. “