Yaşanabilir bir toplum olmak yerine, yaşanamaz bir toplum haline geldik…
Adalet diyiyoruz, adaletsizlik yapıyoruz. Hak hukuk diyiyoruz ama hukuksuzluk yaparak hak yiyiyoruz. Kusura bakmak yok öyleyiz. Trafikte, hastane sırasında ve en önemlisi ailemizin içinde…
Trafikte yol vermeyerek, hastaneden sıra kurnazlığı yaprak ve ailede kardeş ve çocuk ayrımı yaparak insanların haklarını yiyiyoruz.
Ya bir de en önemlisi yalakalık hastalığımız var…
Doğru yanlış demeden güçlüden ve zenginden taraf oluyoruz. Parası olan konuşur misali kendisine faydası olmayan insanları yüceltiyoruz. Çevresine akrabasına olmayan şahısları alkışlıyor ve destekliyoruz. Ama ekonomik durumu normal yada kötü olan bir iyi ve faydalı biri olursa eleştiriyoruz ve kınıyoruz.
Belediye başkanı diyelim, siyasileri örnek gösterelim. Birçok platformda poh pohluyor, alkışlıyor ve takdir ediyoruz. Ama sonuca bakarsak görevini bile beceremeyen siyasilerin birçok toplumda yeri var ve desteklenmekte. Asıl görevi hizmet olan siyasiler görevini yapmadığı halde sorgulamadan alkışlıyoruz.
Servet sahibi şahısların birçoğu işçisinin hakkını gasp ediyor. Çalışanlarına baskı uyguluyor ve daha fazlasını vermek yerine daha çok iş istiyor. Ama karşısına çıkmak yerine işsiz kalmayalım diyerek eyvallah ediyoruz.
Zengin fakiri sömürüyor ve fakir alkış tutmaya devam ediyor…
Şanlıurfa’da hatrı sayılır binlerce zengin iş adamını gözlem altına aldığımızda birçoğunun yakınlarına ve çevresindekilere bir gram fayda sağlamadığını görebiliriz. Ama nedense o çevresinde bulunanlar bunlara hürmet eder ve hep alkış tutar. Bizler ahlakı bir köşeye attıkta artık para ve menfaatlere dadandık.
Ne demişler;
“YALAKA KOYUN, KASABIN KESKİN BIÇAĞINI ÖVERMİŞ”