Zamanında bir kral, halkı için geniş bir yol yaptırır. Hizmete açmadan önce de, bir yarışma düzenlemeye karar verir. Dileyenin bu yarışmaya katılabileceğini ilan ettiren kral, yoldan en güzel şekilde geçecek kişiye de ödül vereceğini açıklar.
Bunu duyan insanlar yarışma günü oraya akın eder. Kimi en güzel arabasıyla, kimi en güzel elbisesiyle. Süslenenler, püslenenler, en güzel yiyeceği getirenler. Tam bir karnaval.
Amaç, kralın gözüne girip, ipi göğüslemek. Yarışma başlar. Ama giden yolun sonunu görmeden geri döner. Bakımlı ve süslü elbise içindekilerin şikâyeti hep aynıdır:
"Yolun ortasında büyükçe bir taş var. O yüzden ileriye geçemedik. Yepyeni yolun üstünde, onun ne işi var?
Derken... Bitiş çizgisine, üstü başı toz toprak içinde olan birisi ulaşır. Krala büyük bir saygıyla yönelerek elindeki altın kesesini uzatır:
"Yolculuğum sırasında, yolu tıkayan taş ve moloz yığınını kaldırmak için durmuştum. Bu altın kesesini, onun altında buldum. Bu altınlar size ait olmalı" der.
Kral gülümseyerek cevap verir: " O altınlar sana ait delikanlı."
" Hayır, benim değil. Benim hiçbir zaman o kadar çok param olmadı"
" Evet" der kral.
"Bu altınları sen kazandın, zira yarışmanın galibi sensin. Çünkü yoldan en güzel geçen kişi, ardından gelenler için yoldaki engelleri kaldırmaya azmeden kişidir!"
Günümüzde yolundan dönen ve menfaatleri için her türlü engelleri kendi oluşturan şahıs ve kişileri bulmak zor değil. Toplum iyilik ve doğruluk yerine şahsi ve çıkarcı düşüncelerle gelecek nesli karartmaya devam ediyor.
Yolundan dönmeyen davasına inan yol üstündeki engelleri aşan ve engelleri kaldıranlar kazanacaktır.